Sana para kazandırsa dahi para harcattığın kişiye faydası olmadığına inandığın işi yapma.

Yani üçkâğıtçılık yapma. Müşteri maalesef her zaman işine neyin yarayacağını bilmeyebilir. Belki yine bir değer yaratılacak ama birazcık daha fazla emek harcayarak kat kat fazlası ortaya çıkabilir. İşte o noktada o maliyete katlan ve daha fazla değer yarat.
Parasal karşılığı olmasa dahi yarattığın değeri esas almalısın. Çünkü iş bitince o değer senin referansın olacak. Girişimciye hiç kimse yaptığı iş kadar referans olamaz. Öyle farklı öyle büyük bir iş yapmalısın ki iş çıksın ortaya konuşsun, “Ben buradayım.” desin. Küçük girişimcinin en etkili reklamı yaptığı iştir.
İşin ne kadar büyük değer yaratırsa o kadar hızlı ilerlersin. Bu yüzden kazanacağın paradan daha çok yaratacağın değere odaklan. Karşılığını bugün almazsan yarın alacaksın.

Hedeflerini çok iyi düşün. Yanlış hedefler belirlersen onlara ulaştığında mutlu olmazsın.

Öyle hedefler koymalısın ki onlara ulaştığın zaman mutluluk versin. Bir dağın tepesine gelip de aşağıya bakınca ne çok mesafe almışım diyebilmelisin. Dağ aşağıdan nasıl yüce görünüyorsa zirvesine çıktığında da o yüceliği hissetmelisin.
Sadece iş yaşamında değil hayatımızın her safhasında hedeflerimize ulaştığımız zaman her defasında mutlu olmayız. Bir kızı çok istersin, o da seni sevince eksikleri gözüne batar. “Hiç entelektüel değil, iki laf edemiyoruz.” Kız aynı kız, sen aynı sen. Sorun ne? Hedefi yanlış koydun. Boşa zaman, boşa emek… Hem onu seveceklere engel oldun, hem hayatının kadınıyla geçirebileceğin zamanları kendini tanımakla harcadın.
Kendini mümkün olduğunca yola çıkmadan tanı.
Doğru hedefler peşinde koş ki, koştuğuna değsin.

Neyi ve nasıl yapacağını çok araştır, çok danış, çok düşün.

Düşün, düşün, düşün. Belki insanlar içinde en az düşünen meslek grubu girişimcilerdir. Çünkü adı üstünde: onlar girişen insanlar.
Girişimci olmak için ilk yapmanız gereken girişmek. Girişmek için de girişken bir yapı gerekiyor. Girişken olmayıp daha fazla düşünen birçok arkadaş daha ilk aşamada elendiği için midir nedir, sadece girişken girişimciler de sonraki aşamalarda çok zorlanıyorlar.
Sonraki aşamalar? Girişiyorsun, bir network elde ediyorsun, sıra bir iş kurmaya geliyor. Birinci soru hangi iş? Girişken arkadaşlar başka girişimcilerde gördükleri bir örneğin aynısını alıp yine devam ediyor girişmeye. Farklı işleri inceleyim, sektör araştırması yapayım, çevresel faktörleri inceleyeyim, yok. İşe başladıktan sonra da bu işi daha az kaynak harcayarak nasıl yapabilirim, diye bir sorgulama da yok.
Girişken insan tipi yerinde duramayan planlamaktan sıkılan dolayısıyla rüzgâra göre yelken açan bir tip. En başta elenen düşünen arkadaşlar ilk aşamayı geçselerdi belki böyle olmayacaktı. Sadece birinci aşamayı geçecek girişkenlik yeteneğine sahip arkadaşlarla bu girişimcilik yolculuğunda hedefe ulaşmak çok zor.
Girişimci olmak için birinci şart girişken olmak ama sadece birinci şart. Bundan sonraki aşamalarda çok daha fazla düşünen bir karaktere ihtiyaç var. Düşünmezsen küçük başlarsın, fark yaratamazsın, rekabete saplanırsın, çok para harcarsın, riski ölçemezsin, gereksiz maceralara girersin, kulağını tersten tutarsın, kısacası işin çoook zor.

Az para harca, çok büyük hayaller kur.

Küçük girişimcinin iki büyük sermayesi vardır: fikri ve hayalleri. Bunların ikisi de bedava, ikisi de sınırsızdır. Düşündükçe daha iyi bir fikir, daldıkça daha büyük hayaller kurarsın. Ulaşamayacağını hissedeceğin kadar uzak hayaller kur. Şu anda bulunduğun yerden sana çok uzak gelen şeyler, iyi bir strateji ile yakınlaşacak. O yüzden nasılını şu anda boş ver. Sen sadece hayal et.
Hayal kurarken tek sınır sensin, senin ufkun. Önünde tek bir engel var, o da sen. Kendini aşmak dediğimiz tam da bu işte. Kendini aşabildiğin ölçüde büyük hayaller kurarsın.
Çok büyük işler başarmanın yolu önce o büyük işleri istemekten geçiyor. İşte bu yüzden hayal et diyoruz. İste desek, çok fazla gerçekçi davranacaksın. Şu anda elindeki imkânlar çerçevesinde düşüneceksin. Oysa imkânlar zamanla gelişir. İmkân bulunur.
Gerçeklerden bağımsız olarak hayal et. Hayaller ne kadar büyük olsa da senin de önünde Allah’ın izniyle upuzun bir ömür var. Bu yolda önündeki önemli tehlike batma tehlikesi. Batarsan moralin bozulur, borca girersin, borçlarını ödemek için bir işte ücretli olarak çalışmak zorunda kalırsın. Kısaca “Elveda girişimci günlerim!” demek zorunda kalırsın.
Batmadığın takdirde bir gün çıkma olasılığın hep olacak. Bu yüzden para harcamayacak işler, para harcamayacak stratejiler, taktikler düşün.

Çok küçük başla çok büyük hayal et.

Her iş başlangıçta yeni doğmuş bir bebek gibi küçük olmalı. Bebeklerin yetişkin boyutlarında doğduklarını düşünsene. Kucağa alması, altını temizlemesi ne kadar zor olurdu değil mi? İşe de büyük başlarsan karşına çıkacak her engel aşamayacağın kadar büyük olabilir.
Bebeğe iyi bakarsan bir gün büyüyecek. İşte o gün nasıl birisi olmasını istiyorsun? Osmanlı’da her şehzade doğduğu andan itibaren günün birinde padişah olacak şekilde yetiştiriliyordu. Sen de kurduğun işin bir gün cihana hakim olacağını hayal et. Ürününü günün birinde bütün dünya pazarlarına satacağını şimdiden düşün. Böylece yolunu bu hayale göre çizersin. Hazırlıklarını bu hayale göre yaparsın.

Hedeflerine nasıl ulaşacağını bir kez düşünüp bırakma, her zaman daha kestirme bir yol olabilir.

Düşünmek biz insanları diğer yaratılmışlardan ayıran bir özellik. Bu özelliğimizi kullananlar sayesinde medeniyetler inşa ediyoruz. Buna rağmen çok azımız düşünüyor. Çoğumuz ezbere gidiyor.
Ezberini sorgulamayan, gerektiğinde bozmayan girişimci kaybetmeye mahkum. Çünkü senin gibi binlercesi aynı anda aynı şeyi aynı bilgiyle yapmaya çalışıyor. Sen bilgiden yeni bir bilgi çıkarmalısın ki bir farkın olsun. Senin ürünün daha ucuz, daha hızlı, daha bir şey olsun.
Hedefler büyük, yol uzun, kalabalık ve bir geliş bir gidiş. Sollamak mümkün değil rekabet yolunda. Çok risk alır da sollamaya kalkarsan Allah korusun kamyonun altında kalıverirsin. Çözüm yeni yollar keşfetmekte. Kimsenin bilmediği hız sınırı olmayan duble yollar…

Hedeflerini bir kez ve doğru koymalısın. Onları her değiştirdiğinde çok büyük emekler boşa gider.

Bu ilkeyi biraz yumuşatacağız, yoksa gerçekçi olmayacak J
Hedeflerinizi ne kadar yoğun düşünseniz de zaman içinde revize olurlar. Çünkü hiçbirimizin vizyonu sabit kalmaz. Dağları aştığınızda yeni ufuklar göreceksiniz. En başta dağların arkasında ne olduğunu tahmin ederek koyduğunuz hedefler tahminlerinizin yanlışlığı çerçevesinde değişecek. Başka yol yok ne yazık ki J
Öyleyse bu prensiple ne kastediyoruz. En başta koyduğun hedefler ana mantığı değişmeyecek kadar sağlam olsun. Dağı aştın bir de baktın arkada çöl varmış, dön geri. İşte böyle bir şey olursa geldiğin yolu geri tepmek zorunda kalırsın.

Hedeflerini bilirsen kendini o hedeflere göre geliştirirsin.

Bakıyorsun, ne kadar basit bir tavsiye diyorsun. Ama öyle değil.
İş kurarsın hedef medef hak getire. Ne hedefi koyacaksın ki. Hayırlıysa alır başını gider. Kimin evdeki hesabı çarşıya uymuş şimdiye kadar.
Alıp başını gidecek de nereye gidecek? Bu tamamen sana bağlı. Sen dersen ki bu mahallenin en iyi restoranı olacağım, bu şehrin, bu ülkenin bu dünyanın en iyi restoranı olmayı bir kere elersin. İnsanın en büyük engeli kendisi. Dünyanın en büyük restoran zincirini kurabilecek her şeye sahip olsan dahi bu yolda bir çaban olmazsa mahallenin en iyisi olarak kalırsın.
Büyük bir istikametimiz olmalı. Belki yüzde doksanımız yıldızlara ulaşamayacağız, ama güneş de fena olmaz hani. Mevcut potansiyelimizi en iyi en iyi şekilde kullanmalıyız. Güneşe ulaşabilecekken ayda kalmışsak sadece biz değil çevremizdeki herkes kaybediyor. Türkiye çapında bir restoran zinciri kurabilecekken il düzeyinde kalmışsak bizim küçük düşünmemiz yüzünden binlerce işsiz işsiz kalmaya devam ediyor.
Yıldızları hedefle, gücün yetmezse güneş de kâfidir J

İşin bugün küçük olsa da uzun vadeli büyük hedefler koy, o hedeflere ulaşmanın yollarını düşün.

Hedeflerine ulaşman için sayısız yol var. İstanbul’dan Ankara’ya arabayla, trenle, uçakla gidebilirsin. Arabayla çıktığında otobandan, eski karayolundan ya da köy yollarından gidebilirsin. Tren tercih etsen, yavaşı, orta hızlısı var. Hatta gelecekte çok hızlısı bile olacak.
İş söz konusu olduğunda yol seçenekleri bu kadar net değil. Çoğu zaman herkesin bildiği yolu tercih edersin. Arabayla gitmek gibi bir şeydir bu. Aynı paraya hatta iyi bir planlamayla daha ucuza uçak vardır, ama birçok girişimcinin uçaktan haberi yoktur. Seni hedeflerine ulaştıracak uçaklar olduğunu da kendin keşfetmen gerekir çünkü. Çok düşünürsen bazen uygun fiyata özel uçak kiralaman bile mümkün olabilir girişimcilikte.
En iyi yolu bulmak için çok düşünmelisin. Düşündükçe şu anda çok uzak olan hedeflerine seni çok daha kısa sürede ulaştıracak vasıtalar keşfedeceksin.

Başlarken bir yandan da işini nasıl dünya ölçeğine çıkaracağının planlarını yap.

Bir iş fikrinin ne kadar iyi olduğunu test etmenin bir yolu da onu dünya çapında hayal etmek. Bu fikir dünyanın her yerinde çalışır mı? Bir kere uygulandıktan sonra kendi kendini büyütüyor mu? Fikrin yayılma enerjisi nasıl? Daha en başta ortada hiçbir şey yokken işini Dünya’ya nasıl yayacağını düşünürsen bir kere iş fikrin gerçekten iyi mi, sana işler büyümeye başladığında da yardım ediyor mu, baştan anlarsın.
Diyelim ki çifte tellinin motiflerini kullanarak bir dans grubu oluşturdun. Bu dans grubu ile düğünlerde gösteriler yaparak iyi bir gelir elde etmeyi planlıyorsun. Diyelim ki amacına ulaştın da. Türkiye’nin dört bir yanında düğün salonlarında senin grupların var. Artık Türkiye sana dar geliyor, yurt dışına açılma planları yapmaya başladın. Ne yazık ki biraz geç kaldın. Bir kere birçok ülkede salonda düğün diye bir şey olmayabilir. Salon kültürü olan ülkelerde de kültürlerine göre dansları çok büyük farklılıklar gösterebilir.
Bir de en başta bir planlama yapalım. İleride yurt dışına yayılacaksak hangi ülkelerde salon düğünü kavramı var diye bir bakalım. Daha çok Ortadoğu’da olduğunu görürüz. Öyleyse bu ülkelerin danslarını inceleyerek ülkemizdeki hangi tür halk danslarına yakın olduklarına bakmak gerek. Diyelim ki güneydoğu danslarına yakınsa biz de daha çok o yörenin danslarının ağırlıklı olduğu bir dans grubu kurabiliriz. Böylece yıllar sonra Türkiye pazarında hâkim duruma geldiğimizde Ortadoğu’ya girmek için sil baştan dans grubu kurmamıza gerek kalmaz.
Büyük düşün ki, tekrar tekrar hedef değiştirmek zorunda kalma.

Başlarken sonunda varacağın noktayı hayal et.

Kervan yolda düzelmez söz konusu girişimcilik olunca. En başta nereye gideceğini bilmelisin ki yola çıkmadan ona göre hazırlık yapasın. Geçeceğin coğrafyalar çok sıcaksa farklı çok soğuksa farklı giyinmelisin. Yol güvenli değilse silahın olmalı. Yiyecek sıkıntısı varsa yola çıkmadan doğada neler yenebilir neler yenemez bunları öğrenmelisin.
Önce gitmek istediğin yeri çok iyi bileceksin. Sonra o yere gitmek için geçeceğin yolları yani güzergâhı belirleyeceksin. Bir kere yolu bildin mi çok daha az sürprizle karşılaşırsın. Karşına çıkabilecek zorlukları önceden tahmin eder ve ona göre önlemini alırsın.

Sevdiğin ürünü üret.

Girişimcilik sadece parayı severek yapılacak gibi bir uğraş değil. Çok zaman, çok emek ve çok odaklanma istiyor. Gece gündüz de çalışsan ürettiğin şeyi sevmiyorsan onu geliştiremezsin.
Ürününü diğerlerinden farklılaştırabilmen için sevdiğin kızı düşünür gibi düşünmen lazım onu. Ancak o zaman her başarısızlığında tekrar tekrar denersin. Ancak o zaman onun hayatındaki herkesi her şeyi çok iyi öğrenirsin.
Girişimci çalışırken çalıştığını hissediyorsa çok verimli olamaz. Çünkü insan çalıştıktan sonraki hayatında işini düşünmez. Ne üreteceksen o senin aynı zamanda hobin olmalı. Kafan otobüste, yürürken, koşarken de onunla meşgul olmalı.
Yenilikçiliğin en fazla istediği şey düşünmek, hem de çok düşünmek. Biz insanlar ise en çok aşık olduğumuz kimseyi, şeyi düşünürüz.

Hepimizin elinde aynı kaynaklar var; ancak harcayabileceğimiz fonksiyonlar farklı. Doğru fonksiyonları seç.

Harvard İşletme Okulu 2000’lerin başında Mavi Okyanus Stratejisi adında bir kavram tanıttı. Kısaca onlarda başarının fark yaratmaktan geçtiğini vurguluyorlardı. Ama onlar fark yaratmak için bir yöntem de geliştirmişlerdi.
Herhangi bir ürünün ilk aklımıza gelen dışında da birçok fonksiyonu vardır. Bir beyaz gömleği ele alalım. Beyaz gömlek okulda, önemli bir gecede, iş hayatında giyilebilir ve giyildiği yerlere göre başka fonksiyonlar da taşıyabilir. Mesela lise öğrencisi beyaz gömlekten daha az kırışmasını ve daha geç yıpranmasını beklerken, her gün gömlek değiştiren bir iş adamı için şık olması önceliklidir.
Piyasaya bir gömlek süreceksen gömleğin hangi işlevleri senin için daha önemli bunu çok iyi tespit etmelisin. Hedef kitlene bak ve onların istediğini söyle diyemiyorum bu noktada çünkü hedef kitleni de bu analize göre belirleyeceksin. Bazen fonksiyonları azaltarak maliyeti düşürebilir ve daha küçük bir hedef kitleden daha büyük karlar elde edebilirken bazen de az bir marjinal maliyetle ürününe yeni fonksiyonlar ekleyerek hedef kitleni genişletebilirsin. Bu biraz hesap kitap meselesi.  Yarattığın değer katlandığın maliyete değiyor mu?
Orta gelirli gençlere moda gömlekler üreten firmalar kaliteden çok tasarıma önem verirler. Çünkü o gömlekler seneye giyilmeyecek. Bu nedenle daha dayanıklı kumaşlara harcayacakları parayla daha fazla tasarımcı istihdam ederler. Böylece fiyat yükselmez ama müşterinin beklentileri de karşılanmış olur.

Müşterinin gelecekteki ihtiyaçlarını tahmin et.

Teknoloji, demografi, eğitim düzeyi, çalışma şartları, sağlık sorunları, o kadar çok şey değişiyor ki. Hayat şartları böylesine hızlı değişirken ihtiyaçların değişmemesi imkansız. Twitter diye bir şey çıktığında bununla cevap verilebilecek yeni ihtiyaçlar da ortaya çıkar.
İnternetle tanıştığımızda yıllarca bu devasa Dünya’da aradığımızı bulmamızı sağlayacak bir motora  ihtiyaç duyduk. Google basbas bağıran bu derde derman olarak inanılmaz büyük bir şirket haline geldi.
Yeni ihtiyaçlar bazen Google örneğindeki kadar belirgin çoğu zaman ise görünmezdir. Onları anlamak için neler değişiyor hayatımızda ciddi bir analiz yapmak gerek.

Üründe müşterinin çok değer verdiği bir özelliğe odaklan.

Bir yerde farklılaşacaksın ama o yer hangi yer? İşte bu can alıcı soru. Cevabı ise müşteride. Ama gidip sorsan söylemez, söyleyemez. Zaten müşteri ne istediğini söyleseydi anında üretilirdi. Steve Jobs’lara da ihtiyaç kalmazdı.
Müşterini kendisinden daha iyi tanımalısın. Ürününün hangi fonksiyonlarına daha fazla önem verir, bunu anlamalısın. Yıllar önce dijital fotoğraf makineleri çıktığında bazı markalar eski tip makine üretmeye devam ettiler. Çünkü bir dijital makineye göre her zaman daha ucuz kalacaklarını düşünüyorlardı. Öyle de oldu. Ama bir hesap hatası yaptılar. Müşteri için yıllarca saklanacak bir fotoğrafın kalitesi fiyatından çok daha önemliydi. Bu yüzden dijital makineler hızla yayılırken, eski modellerin üreticileri çok zor duruma düştü.

Her alanda iyi olmaya çalışma.

Seçmek zorundasın. Seni başarılı kılacak olan her konuda mükemmel olmak değil, çünkü kaynakların kısıtlı. Kendini bir dahi gibi görme. Sen normal bir insansın, diğer bütün normal insanların sahip olduğu kaynaklara sahipsin. Bu kaynakları nereye harcadığın önemli.
Ürününün fonksiyonlarından hangisinde en iyi olman gerektiğini bilmelisin. Bunu bildiğinde bütün gücünü ve enerjini o noktaya odaklar ve kazanırsın.

Kendi sahanda oynamanın yolu rekabeti senin üstün olduğun noktaya çekmektir. Güçlü olduğun noktada rekabet et.


Güçlü olduğun noktada nasıl rekabet edebilirsin? Sonuçta serbest piyasada şartları sen belirlemiyorsun.
Ama sana uygun şartları seçmek senin elinde. Milyonlarca ürün, milyonlarca çeşit müşteri var. Başlangıçta yapacağın işi seçmekte özgürsün. Öyle bir iş alanı seçmelisin ki kendinde güçlü olarak gördüğün özellikler işe yaramalı. Bunun için de önce kendini iyi tanımalısın.
Ne diyor Yunus Emre: “İlim kendin bilmektir.” Girişimcilik ilmini elde etmek de kendini bilmekten geçiyor. Hepimiz eksiğiz ve her konuda mükemmel olmak gibi bir şansımız da yok. Ama yine hepimizin bu hayatta çok iyi olduğu bir alan var. İşte mesele önce onu keşfetmekte. En iyi yaptığın şey ne?
Kendini bilmen de yetmez. Diyelim tasarıma kabiliyetlisin ve aynı zamanda tekstil mühendisi okudun. Çoğu tekstil tasarımcısının aklı sözel çalışır. Senin analitik ve teknik yaklaşımın sektörde bir fark yaratabilir. Ama nasıl bir fark? İşte bu noktada yaptığın işi, örneğimizde tekstili de çok iyi bilmen gerekir. Tekstilde teknik bilgini kullanarak çok farklı ve yeni kumaşlar üretebilirsin mesela. Bugün su geçirmeyen bir yağmurluk almaya kalksanız dağcılık malzemesi satan yerlerde bulursunuz ama onun da tasarımı berbattır. Sen hem su geçirmeyen hem de günün modasına uygun yağmurluklar, ayakkabılar üretebilirsin. Bu senin üstün olduğun nokta olabilir. Ama yine de ürününü hala satamama ihtimalin var. Bir aşama daha var başarılı olabilmen için.
Üç, müşterinin senin yarattığın farka ihtiyacı var mı? Çok ıslanıp aynı zamanda modaya önem veren bir müşteri kitlesi var mı, varsa sayıları ne kadar? Yoksa, rekabeti güçlü olduğun noktaya yine çekemezsin. Senin yağmurluklar su geçirmediği için birazcık pahalı olsa bile müşteri diğerlerini tercih edebilir.
Öyleyse deplasmana gitmemek için ne yapacağız? 1) Kendimizi, 2) işimizi, 3) müşterimizi çok iyi tanıyacağız.

Bütün stratejini rekabet üstünlüğünün olduğu noktaya odakla.

Rakiplerinden her konuda daha iyi olmak neredeyse imkansız. Önemli olan güçlü olduğun noktaları nasıl ön plana çıkardığın.
Bir futbol maçında ancak sahaya sürdüğün oyuncular kadar güçlüsündür. Ne kadar iyi futbolcuların olursa olsun sen onları yedek soyunduruyorsan takımın sahadaki gücüne bir faydaları olmaz. Aynı şekilde güçlü olduğun noktaları yedek soyundurma. Fark yarattığın nokta üzerine kur bütün stratejini.
En iyi futbolcunu sahaya sürmek de yeterli değil. Onu doğru yerde oynatacaksın, onun pasla doğru yerde buluşmasını sağlayacaksın. Yani temel stratejini onun üzerine kuracaksın. İşte o rekabet üstünlüğünün olduğu noktayı en etkili şekilde kullanabilirsin.

Devletin yaptığın işteki etkisini iyi hesapla.

Devlet kuralları belirler ve kurallar sürekli değişir. Kurallar değiştikçe bazı kapılar kapanırken bazı kapılar açılır. Eğer yasama trendini anlayabilirsen gelecekte ortaya çıkacak fırsatları da tahmin edebilir, herkesten önce bu fırsatları değerlendirecek iş fikirleri geliştirebilirsin.
Sağlık sektöründen örnek verelim. SGK kanalıyla devletin hakim alıcı durumunda olduğu bir sektör sağlık sektörü. Günümüzde sağlıkta özel kuruluşların desteklenmesi trendi var. Diyelim ki diyetisyenlik merkezi kurmayı düşünüyorsunuz. Araştırmalarınız sonucunda hastalarınız masraflarının belli şartlar altında SGK tarafından karşılanabileceğini tahmin ederseniz, o şartlara uygun bir iş tasarlarsınız. SGK ilgili düzenlemeyi yapar yapmaz da işinizi kurarsınız.

Servis temelli ürünler düşün.

Günümüzde ekonomik üretim üç temel sektöre ayrılıyor: Tarım, sanayi, servis/hizmet. Tarım bütün modern ekonomilerde yaratılan değerin çok az bir kısmı tutar. Sanayinin tuttuğu pay ise modern ekonomilerde her geçen gün hızla düşüyor. Çünkü sanayinin dışında daha önce hiç var olmamış yepyeni sektörler ve daha önce var olmakla birlikte bugün hızla büyüyen sektörler var.
Bundan 50 sene önce cep telefonları, internet, bilgisayar yoktu. Tabi ki telefonun, bilgisayarın üretimi de sanayiyi büyüttü ama çok daha fazla istihdam hizmet tarafında gerçekleşti. Bir bilgisayarın, telefonun içinde sayısız program, uygulama var. Bunlar hep yeni iş alanları demek. İnternet yepyeni bir dünya, yepyeni iş imkanları açmaya devam ediyor. İşte biz bu iş imkanlarının tamamını hizmet sektörü içinde sayıyoruz.
Hızla büyüyen bu yeni sektörlere odaklandığın takdirde piyasada boşluk bulman da fark yaratman da çok daha kolay olacaktır.

Pazarlanmaya ihtiyacı olan çok iyi bir ürünün olduğunu düşünüyorsan o ürünü boş ver, başka bir şey düşün.

Elbette her ürün pazarlanması gerekir. Ama pazarlamayı ürünü sattıracak tek yol olarak görüyorsan, ürünün iyi değildir. Büyük olasılıkla rekabetin yoğun olduğu bir piyasaya, homojen bir ürünle giriyorsundur. Yani senin ürününün aynısının tıpkısından binlerce daha vardır. Bu durumda tek yapabileceğin fiyatı düşürmek. Senden önce pazara girmiş ve belli bir satış rakamı olanlar, ölçek ekonomisinin avantajıyla sana göre daha düşük maliyetlere sahipken fiyat düşürmek de mümkün değil.
Evet ürünü sen bir kez pazarlayacaksın, ama sonra ürün kendi kendini sattırmalı. Bu da ancak rakiplerinden bir farkın varsa mümkün olabilir.

Borca girme.

Her başarısız olduğun seferde bir kez daha bir kez daha denemek isteyeceksin. Eğer bu seni borca sokacaksa deneme.
Öyleyse ne yapacaksın? Bütün bu işleri bırakacak mısın? Tabi ki hayır. Bir kere otur bir düşün bakalım, bu iş çok daha az maliyetle kurulamaz mı? Bu işi yapmanın tek yolu bu mu? Heyecanını, hırsını dizginleyerek biraz kafa yorarsan mutlaka aklına daha az maliyetli yollar gelecek.
Diyelim daha az maliyetli bir yol buldun ama yine de sonuçta bir maliyet var ve borca girmeden bunu karşılamak mümkün değil. Yine de borca girme. İşi küçült. “Ama başarırsam az kazanırım.” “Ama rakiplerim bu işi fark ettiğinde benden hızlı büyür ve beni geçer.” Olsun, sen yine de küçük gir. Çünkü temel varsayımımız her seferinde başarma ihtimalinin başaramama ihtimalinden küçük olduğu. Bütün girişimcilik istatistikleri bunu söyler.
Dünyada da Türkiye’de de yeni girişimlerin çok büyük bir kısmı her yıl batarken girişimciler bundan adeta habersiz. Her kurdukları işin kesin tutacağına olan inançları bu kadar veriye rağmen hiç sarsılmıyor.
Bir gün kuracağın bir iş tutacak, ona benim de şüphem yok. Ama o iş hangi iş ne yazık ki bilemiyoruz J O yüzden kendini zor duruma düşürecek yükümlülükler altına girme.

Çok paran yoksa para gerektirecek işlerden uzak dur.

Basit bir kural var: Batmadığın sürece bir gün başarma şansın var. Batmak dediğimiz olay da kısaca masraflara dayanamamak, elinde birikmiş meblağın erimesi. Bunun olmaması için yapılmaması gereken şey ise çok basit: Para harcamamak.
Para harcamamak ya da az para harcamak için yapmanız gereken bunu düşünerek bir iş seçmek. Kendini çok iyi olduğuna inandırıp bir iş fikrine sonuna kadar bağlanma. Bu yapacağın ilk ve en tehlikeli hata olur. Çünkü çok iyi bir fikir olsa bile uygulamada yapacağın hatalar nedeniyle tekrar tekrar denemen gerekebilir ve bir süre sonra paran bittiğinde ‘Bu sefer olacaktı’ dersin. O kadar çok inanırsın ki başaracağına, sağdan soldan borç alıp bir defa daha girer bir kez daha batarsın. Bu sefer başında bir de borç yükü vardır.
Hangi işe girersen gir başaramama olasılığın başarma olasılığınızdan fazla. Adeta evrendeki her şeyin sana engel olmaya çalışacağını varsay. Bu şekilde düşündüğünde daima daha az harcatacak iş modelleri tasarlarsın.
Yeterince deneme şansın olursa bir gün başarırsın. Önemli olan o güne kadar ayakta kalabilmek.

Çok büyük değer/fark yaratacak bir iş fikri bul.

Kurduğun işte başarılı olduğunda yaratacağın değerin sınırlarını en başta işini üzerine kurduğun iş fikri belirler. Bir iş fikri birkaç milyon lira değer yaratırken bir başkası birkaç milyar lira yaratabilir.
Kurduğun işte başarılı olmak için harcayacağın emek her ihtimalde büyük. En başta onlarca kere denemeyi, yıllarını harcamayı göze almışsın madem, sonunda büyük bir şey olmalı. Onun için girişimciliğin çarpan etkisini, yani iş fikrini bir kez düşünüp bırakma. Sana sonunda ne getiriyor, daha fazlasını elde etmenin bir yolu var mı? Bunlar üzerine düşündüğünde ilk fikrinin çıktısını 100 kat, 1000 kat bile artırabilirsin.

Emek bazında ortak olma. Her zaman birisi diğerinin çalışanı olsun.

Yapacağın ilk yanlışlardan birisi birlikte başladığın bir arkadaşınla ortak olmak. Bunu ilk etapta birbirinizin iş gücüne ihtiyacınız olduğu için yapıyorsunuz. Şu anda paran da olmadığı için ancak gelecekteki kazanacağın gelirleri satıyorsun. Kurduğun iş başarısız olursa karlısın, çünkü hiçbir şey vermeyerek işgücü satın aldın. Ama kuracağın işlerden bir tanesi bile başarılı olsa hayatın boyunca birisiyle karını paylaşmak zorundasın. Bu durum mutlaka fitne çıkarır.
Diyelim yarı yarıya ortak oldun. Hiçbir zaman ortaklar yaratılan değerin tam yarısını sağlayamazlar. Kaldı ki yıllar içinde mutlaka birisi diğerine göre öne çıkacaktır. Bu da bir süre sonra huzursuzluklara yol açacaktır.
Çözüm basit. Birisi diğerinin çalışanı olsun. İkiniz de, üçünüz de hatta dördünüz de kendi işini kurmak istiyorsa kursun, ama diğer yandan da diğerlerine yardımcı olsun. Aynı işi dördünüz de kurun. Kim başarırsa diğerleri ona çalışsın.

Zayıf yönlerini kapatabilecek sana hiç benzemeyen insanlarla çalış.

Girişimci sadece girişken insan değil. Ağzın çok laf yapıyordur, medeni cesaretin yüksektir, bunlar hep güzel şeyler ama yetersiz.
Sana benzeyen insanlarla çoğunlukla iyi anlaşırsın, çok tartışma çıkmaz. Ama girişimcilik için bu iyi bir şey değil. Sen detaycıysan birileri bütünü görmeli, sen görüntüye önem veriyorsan birileri içeriği düşünmeli, sen süreç odaklıysan birileri de sonuç odaklı olmalı.
Birlikte çalıştığın insanların karakterleri farklı olsun.

Üniversiteden mezun olana kadar kendine girişimcilikten bir gelir kapısı yarat.

Sağ olsun anne babalarımız üniversiteden mezun olana kadar bize bakıyorlar. ABD’de bir genç olsak üniversite okurken bir yandan da çalışmamız gerekebilirdi. Biz o zamanı PES, FIFA oynayarak, AVM AVM gezerek geçiriyoruz J Ama aynı anne babalar mezun olduktan sonra bir işe gir diye yoğun baskı yapıyorlar. Öyleyse bu kültürel kodlar çerçevesinde şöyle bir strateji geliştirmeli.
ABD’li öğrenciye göre büyük bir avantajımız var: Okurken başka bir iş yapmak zorunda değiliz. Üniversite harçları da kalktı, artık okul da tamamen bedava. Öyleyse bu boş zamanda iş kurmak adına ne yapacaksak yapalım. 3 sene lise, 4 sene de üniversite olmak üzere 7 senede bir insan bir iş kurup para kazanabilir. Olmuyorsa da artık istikamet bellidir: memuriyet J
Gelelim dezavantajımıza. Okul bittikten sonra ailemiz garanti bir iş bulmamız için inanılmaz bir baskı yapacak. ABD’li mezun ise kariyer konusunda özgür. İster dünyayı gezer, ister çalışır, ister çalışmaz. Bizde ise o kadar yatırım yaptıktan sonra anne baba işimize karışma hakkını kendinde görüyor.
Üniversiteden mezun olduktan sonra iş kurmak isterseniz, bu ülkede işiniz çok zor. Onun için senden derslerini geçmen dışında hiçbir şeyin beklenmediği okul yıllarının kıymetini bil.

Okuyor olmanın verdiği ekmek elden su gölden avantajını iyi kullan.

İlk girişimlerini öğrenciyken yapmalısın. Mezun olunca herkes senden bir iş sahibi olmanı, para kazanmanı bekleyecek. Araba almak, sevdiğin kızla evlenmek isteyeceksin. Birden maddi kaygıların artacak.
İlkokulda, lisede başla proje üretmeye. İlla ki para kazanmak zorunda da değilsin. İnsana, doğaya, evrene değer katan her şey seni geliştirecek. Okul çağında sahip olduğun zamana bir daha hiçbir zaman sahip olamayacaksın.
Küçük girişimci için zaman paradan daha önemli. Çünkü küçük girişimcinin zaman satın alacak parası yoktur, o ancak parayı zamanla ikame edebilir. Girişimci başarıya ulaşana kadar defalarca denemesi gerekir. Oysa üniversiteden mezun olduktan sonra artık girişimciliğin fırsat maliyeti yüksektir. Şirket kurmak demek bir yerde çalışarak kazanacağın ücretten vazgeçmek demek. Sıfır sermayeli bir iş yapsan bile mezun olduktan sonra kendi karını doyuracak paraya ihtiyaç duyacaksın.
İşte bu nedenlerle okurken işini kurmalısın.

Defalarca denemeyi göze al.

Bu girişimcilik yolu formula 1 pisti gibi. Çok sefer başladığın yere geri gelirsin. Ta ki bir gün yolun bir yerinde bir başka çıkış olduğunu fark edene kadar.
Bu yolda durduğun zaman o çıkışı bulabilme şansın yok. Bile bile aynı yolu defalarca döneceksin. Tabi her dönüşün bir diğerinden farklı olmalı. Her seferinde yola farklı bir açıdan bakacaksın, ilk seferlerde yayan giderken, sonradan arabaya bineceksin. Yolu önceleri gözlerinle tararken sonradan çıkışı bulmanı sağlayacak radarlar geliştireceksin.
Girişimciliğin kesin sonuç veren bir okulu hala yok. Bu konuda hala çok az bilgi var. Bu yüzden deneye deneye öğrenmek zorundasın. Yeterince denemezsen doğru iş fikrine sahip olsan bile çıkışı bulamayabilirsin.
Yol boyunca işlerin yolunda gidip gitmediğini anlamak için kendi kendine şu soruyu sor: Bir şeyler öğreniyor muyum?

İş fikrini çok iyi test et, piyasa test ettiğinde başarısız olursan vakit ve para kaybedersin.

Bir musibet bin nasihatten iyidir ama her seferinde hatalarından ders çıkarmak için başına bir musibet gelmesini beklersen de bu hayat çabucak geçer gider.
Hataların da seviyeleri var. Tecrübelendikçe daha kaliteli hatalar yapacaksın. 100. seviye bir hatayı yapabilecek konuma gelmen için önceki basamakları hızlı geçmen lazım. Bunun için de işi önce kafanda kurmalı, simüle etmelisin.
Rüyalarımız ne kadar uzun sürerse sürsün hiçbir zaman bir sonraki günün sabahı kalkmıyoruz. Allah vergisi bu beyni rüyalar dışında da simülasyon amaçlı kullanırsak çoğu hatayı hayallerde yapma şansımız olur.  

Giriş maliyeti olmayan iş fikirleri düşün.

Küçük girişimcinin para harcama lüksü yok. Az para harcandığı takdirde çok dayanmaz. Bir bir de harcasan bir gün biter. Bu yüzden sıfır maliyetli bir iş modelin olmalı.
İtirazları duyar gibiyim: “Ama olmuyor, şu kadar da harcamak lazım, hem kesin olacak bir iş bu, hemen karşılığını alacağım.” Ben de bu yol yol değil diyorum. Girerken koyacağın her şeyi kaybettiğini varsayarak girmelisin. Bu yüzden de zaman dışında bir sermaye koymaJ
Çoğu işi parasız yapmanın bir yolu mutlaka vardır. Biraz düşün, bulacaksın. Ama diyorsan ki yok, o zaman başka bir iş fikri düşün. Fikirden bol bir şey yok dünyada, mutlaka dişine göre bir şey çıkar. Çok iyi olduğuna inandığın maliyetli fikrini de zengin zamanına sakla. Zaten günün birinde zengin olursan büyük ihtimalle ne saçma bir fikirmiş diyeceksin J

İnternet üzerinden yapılabilecek iş fikirleri araştır.

İnternet girişimcinin işini çok kolaylaştırdı. Bu alanda bir iş fikri aklına geldiğinde hemen deneme şansın var. Başarısız olduğunda ise zaman kaybı tecrübe kazancı oluyor. Bu yüzden ilerisi için başka fikirlerin olsa bile kendini internet üzerinden yapacağın işlerle geliştirebilirsin.
10 yaşında bir çocuk olarak şirket açamazsın ama internet üzerinden ticaret yapsan kimse anlamaz. Ürününü yine ücretsiz olarak internet pazarlarında satabilirsin. Sadece bir şirketin fiyat listesine erişimin olsa bu şirketin ürünlerini bütün dünyaya satmayı deneyebilirsin.

Piyasada boşluk ara, bulduğunda değerlendir.

Avusturya ekolüne ait bir girişimcilik teorisine göre girişimci piyasadaki boşlukları tespit ettiği ölçüde başarılı olur. Bu teori daha çok etkin işlemeyen piyasalarda geçerlidir. Gelişmiş pazar ekonomilerinde kapitalizmin ihtiyaç duyduğu bütün imkânlar var olduğu için boşluklar anında dolar. Çünkü bu ekonomilerde mülkiyet hakları iyi korunur, girişimciler ihtiyaç duydukları kaynaklara kolay ulaşırlar.
Boşluk daha çok gelişmekte olan ülkelerde söz konusudur. Piyasaya girişin zor olması, finansal yetersizlik, güvenlik kaygıları, mülkiyetin iyi korunmaması gibi nedenlerle ihtiyaç duyulduğu halde bazı sektörlerde arz olmayabilir.
Ülkemizde piyasa boşlukları iyice azaldı. Ama hala Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’da ciddi piyasa boşlukları bulunuyor. Girişimcilerimiz bu ülkelerde doğru networkleri de geliştirdikleri takdirde başarılı olabilirler.

Girişimciliğe olabildiğince erken başla. Mümkünse ilkokulda.

Steve Jobs ilk girişimine on yaşında başladı. Kayserililer, Yahudiler hep çocuklarını ticarete alıştırırlar. Yalnız Kayserili ticarete başlattığı çocuğu okutmuyordu. İşte burada hata var.
Günümüz eğitim sistemi her ne kadar girişimci değil takipçi yetiştirse de yine de eğitim çok önemli. Dünyanın en önde gelen girişimcileri üniversite terk denir ama bu üniversite ortamını gördüklerinin de bir ifadesidir diğer yandan. Eğitim esnasında ufuk açıcı ortamlarda bulunur, ufuk açıcı insanlarla karşılaşırsınız. Bu da yolunuzu doğru çizmenizi sağlar.
Eğitimin bir de teknik yanı var. Bugün yazılımla ilgili girişimleri yazılımcılar yapıyor. Google, Microsoft, Facebook kurucuları hep yazılımcı. Bu yüzden çocuklar aynı anda hem okumalı, hem girişmeli. Pratik ve teknik açıdan eş zamanlı gelişmeli.

İlk seferde başarı şansının çok düşük olduğunu bilerek cephaneni dikkatli kullan.


İş kurarken zamanın ve sermayen başta olmak üzere kullanacağın bütün kaynaklar senin cephanendir ve bunlar kısıtlıdır. Bunların içinde en kısıtlı olan para en az kısıtlı olan ise fikirdir.
Parayı fikirle ve zamanla ikame etmek çoğu zaman mümkün. Daha az para harcayacaksan bırak biraz daha geç olsun. “Ama rakiplerin önüne geçebilir, ama kesin olacak bir şey bu, ama şöyle ama böyle.” Heyecana kapılıp zamanı para ile satın almaya çalışırsan çok büyük bir ihtimalle sonunda üzülürsün.
Sen girişimcisin, düşündüğün bir şeyi hayata geçirememen için bütün evren senin karşında. Ama bir de avantajlı olduğun nokta var. Bütün muharebeleri kaybetsen de en son muharebeyi kazandığında savaşı da kazanmış olacaksın. Bunu bilerek o son muharebeye kadar ayakta durmaya bak.

Bulduğun bir iş fikrine tapma, onu önce kafanda defalarca test et.

İş kurmayı düşündüğün zaman hangi iş diye bir soru gelir aklına, biraz düşününce de bir fikir. İşte aklına gelen o fikrin iyi bir fikir olma olasılığı ilk seferinde çok az. Oysa deli gibi heyecanlanırsın, daha iyisinin olamayacağını düşünürsün, bir an önce fikrini hayata geçirmek istersin.
Tam bu noktada dur ve biraz soluklan. Her bulduğun fikri test et ki, eksiklerini fark et. Bunun sonucunda alabileceğin iki aksiyon var: Ya eksiklerini tamamlayarak fikrini çok daha fazla geliştireceksin, ya da tamamen çöpe atıp bambaşka fikirler bulacaksın.